13 Ocak 2010 Çarşamba

. . .MEMORY. . .
Daylight
See the dew on the sunflower
And a rose that is fading
Roses whither away
Like the sunflower
I yearn to turn my face to the dawn
I am waiting for the day . . .

Midnight
Not a sound from the pavement
Has the moon lost her memory?
She is smiling alone
In the lamplight
The withered leaves collect at my feet
And the wind begins to moan

Memory
All alone in the moonlight
I can smile at the old days
I was beautiful then
I remember the time I knew what happiness was
Let the memory live again

Every streetlamp
Seems to beat a fatalistic warning
Someone mutters
And the streetlamp gutters
And soon it will be morning

Daylight
I must wait for the sunrise
I must think of a new life
And I musn't give in
When the dawn comes
Tonight will be a memory too
And a new day will begin

Burnt out ends of smoky days
The stale cold smell of morning
The streetlamp dies, another night is over
Another day is dawning

Touch me
It's so easy to leave me
All alone with the memory
Of my days in the sun
If you touch men
You'll understand what happiness is

Look
A new day has begun . . .


:)) Bir müzikalin ne kadar iyi olduğunu bence müziklerinin kulağımıza ne kadar çalındığı kanıtlar . . Sayısız ödül sahibi, ''The Phantom Of The Opera'', ''Evita'', ''Jesus Christ Superstar'' ve nicesi hazinelere imza atmış Andrew Lloyd Webber'ın unutulmazlarından biri Cats müzikali.
Thomas S. Elliot’ın ''Yaşlı Sıçan'ın Pratik Kediler Kitabı''ndan (The Old Possum's Book of Practical Cats, aslen Elliot'un mektuplar halinde torunlarına yazdığı kitaptır) esinlenilen Jellicle Kedileri'nin hikayeleri izlerken gözlerimizin çizgileştiğini, bıyıklarımızın çıktığını ve Rum Tum Tugger'la kuyruk sallamaya başladığımızı hissedebileceğimiz bir karnaval.

Çok sevmeme rağmen içinde pek bir anlam barındırmayan çapkın müzikallerin aksine Cats derinden derine çok fazla şey anlatıyor. Bir yandan içimdeki çocuğa Jellicle'lardan biri olma hayali kurdururken diğer yandan danslarına, müziklerine hayran bırakıp bir yandansa milimi milimine oranlayarak yaptığı benzetmeyle çaktırmadan kendine kilitlemişti beni . .

Pek fazla müzikal geçmişi olmayanlara ilk önerim Cats olur sanırım.. Çünkü senfonikten Rock'n Roll'a birçok müzik türünü içinde barındırıyor ama bir o türe bir bu türe koşup kafa karıştırmak yerine profesyonel bir uyum içinde tane tane sunuyor notaları...


İlk kez 1981 yılında sahnelenmiş... Canlı izlemeyi çok isterdim;ne yazık ki 2002 yılında sona ermiş sahnelenme olayı. Bir sitede okuduğuma göre 3358 kez sahnelenmiş . . Memory 100 üstünde sanatçı tarafından yorumlanmış.. Susan Boyle bununla epey alkış almıştı hatta. Ben Elaine Paige'den müzikaldeki orjinal halini çok seviyorum; annemin kulağında Barbara Streisand'ın sesiyle kalmış; Sarah Brightman'ın ortalığı inletmişliği var Memory ile.. Ve... Bir de Simone Simons'un cennetten inme sesi ve Epica'nın ''Beyond The Depth'' şarkısındaki atmosferiyle harmanlanmış baş döndüren versiyonunu tavsiye ederim x))
Memory... Tüm şarkılar biraz eksik gelmiştir hep bana. Ya fazladan birkaç notaya ya da farklı sözlere ihtiyaç duyarım içten içe hep. Memory ise beni afallatan, kör ve dilsiz bırakan bir şarkı. Şarkı bir gecede yazılmış Webber tarafından. Sözleri yine Elliot'un ''Rhapsody On a Windy Night'' şiirinden yararlanılarak Trevor Nunn tarafından düzenlenmiş. Kendimi gerçekten şanslı hissediyorum bu şarkı ve müzikali tatmış biri olarak. Paylaşmak istedim umarım hoşunuza gider :)

9 Ocak 2010 Cumartesi

Okyanus Sisleri Kaplı Ellerin..

okyanus sisleri kaplı ellerin
gözlerini her kırptığında
havaya dağılan tuz kokusu..
paramparça filikalarda
canımı emanet ettiğim..
gökyüzünde sancı!
adın: gündoğumu.
akşam vakitleri
yakakoz yakamoz hüzünlerin..
kirpiklerin
parmak uçlarımdaki
kıymıktan misinalar..
her satırda
daha da derinlere batan..

bir beden küçük kazağım
ve
üstüne giydiğim bordo bir gömlek
yakaları kolasız..
karanlıkta renklerini
kestiremediğim bir elbise
dizlerine kadar inen..

bir kemirgen var mide duvarlarımda
debelenen..
seninse dizlerine musallat
kış ayazlarının çıplak soğukluğu..
kara şehir suskun!
gri bir isle boyanmış gökyüzü
saatse bilmem kaç olmuş
belki de hiç varılamayacak duraklarda
kaçırılan otobüsler misali..

okyanus sisleri kaplı ellerin..
gözlerini her kırptığında
havaya dağılan tuz kokusu..

Yunus Emre Karadeniz..

1 Ocak 2010 Cuma

KIŞ ŞARKISI

Hava birden soğudu. Güveler yemeye başladı üstümüzü örten yapraklardan battaniyemizi. Kış sinsi adımlarla yaklaşıyor... Şişko çenesinden üflediği sisle süpürüyor ayakkabılarımızdan sokağa hatıra tozları... Gökyüzünün güneşin sarı tualinde mavi-beyaz fırçalarıyla boyadığı ağaçlar doğum günü kutlamak için gün sayıyorlar. Vakti geldiğinde her biri fırlatacak konfetilerini ve üşümeye başlayan yağmurla rüzgar eş olarak seçtikleri mumlarla baloya gidip dans edecekler...
Ne tuhaf dünya... Hava birden soğudu. Hiç haber vermeden. Ayrılacağı belli iki sevgili gibi birdenbire terk etti samyeli ve denizler birbirini... Birdenbire üzüldü deniz... Köpük köpük oldu gözleri!.. Samyelininse içi yandı, Güney Yarım Küre'ye değin yollara vurdu kendini; bir daha denizin yanından bile geçemedi... Korkuyor kırlangıçlar, bulutlar arasından fısıldananlar da ne böyle? Fırtına esti geçti. Kimse gelmiyor artık bu köye öteki taraflardan...
Hava birden soğudu, gece Hyades etrafında oturmuş şarkı söylerken birdenbire savurdu Yedi Kız Kardeş'i... Stumblin in kaldı şimdi ışıklarından geriye sadece... Bikaç tatlı nota.. Sokak lambaları ve Dolunay nöbetleşe aydınlatıyor artık evlerini kedilerin... Birkaç tane de hatıra tabi Grizabella'dan hediye, puslu bir pelerin...
Kış, masallarını üflüyor kulağıma. Sokakta gazeteler üstünde, kartonlara sarılarak bile olsa şikayetsizce, çabucak uyuyabilen çocuklar olduğunu anlatıyor sessizce.. Ama uyanması zor olur o tatlı, derin uykudan diye ekliyor sonra... Şımarık olanların peluş battaniyelerine sarılıp okula gitmemek için yataktan çıkmayışı gibi.. Onlar da kenarları buz tutmuş kartonlarına sarılıp minik elleriyle, uyanmak istemiyorlar belki de sıcak uykularından hayat okulunun buzlu gerçekliğine... Nerde kaldın Peter, Sandman'den sonra mı gideceğiz Neverland'e???...