27 Aralık 2009 Pazar

26 Aralık 2009 Cumartesi



Topluluğumuzun seminerlerinde bizimle bilgilerini paylaşan Gürsel KORAT hocamızın blog sayfası. Bize senaryo oluşturma alanında bolca ilham vermiştir. :)

http://gurselkorat.blogspot.com/

Ben, İsa, Sen ya da Günceme Dair

sana dair notlar aldığım
defter, birden tutuşuverdi ellerimde!
içlerinden iblisler çıktı
ve
fırladılar odaya!!
koşuşturup duruyorlar odanın
orta yerinde.
dokundukları, baktıkları, boşaldıkları
her şey
birden alev alıyordu!
resimlerini saklayabildim
bunca kıyametin ortasında!
tanrıysa öyle suskun duruyordu!
hiç bir şeyden haberi
yokmuş gibi davranarak!
küçük bir çocuk gibi!
göz yaşı nöbetlerinde ölmeyi kabullenmiş!


melekleri tarafından hep aldatılmış!
onlar gitti dedim!
başka başka tanrılara gitiler dedim!
birden avuçlarım kanamaya başladı
fark etmemişim ayakkabılarım da kan
dolmuştu
ben çarmıhtaydım
ben İsa'ydım!
ben bendim
ben sendim
ben oydum
ama
ben hiç biz olamadım

Yunus Emre Karadeniz

Lou Reed


The Little Willies adında bir grup duydunuz mu bilmiyorum ama Norah Jones'u hepiniz duymuşsunuzdur. The Little Willies, Norah Jones'un üyelerinden biri olduğu, 2003 yılında kurulmuş bir müzik grubu. Country sevenler için çok hoş bir grup, eski country şarkılarını alıp yeniden yorumluyorlar. Arada kendi şarkılarını yaptıkları da oluyor.

Şimdi gelelim Lou Reed'e. Lou Reed, Velvet Underground adlı protopunk grubunun vokalisti. Muhteşem bir ses, güneş gözüklerinden damlayan bir karizma.. Evet, Lou Reed sevgimden daha fazla söz etmek istemiyorum.





The Little Willies'i keşfedeli çok olmadı, Dream Tv'de Norah Jones'la ilgili bir programa takıldı gözüm, oturdum izledim ve orada dinledim grubun müziklerini ilk kez. Hemen oturup indirebildiğim bütün şarkılarını indirdim ve "Lou Reed" adlı bir şarkıları olduğunu farkettim. Sizle bu şarkının sözlerini paylaşmak istiyorum, çünkü çok sevdim. Neden mi? Çok eğlenceli bir şarkı çünkü, adı da Lou Reed. Üstelik içinde bir Fellini manzarası var. Aslında emin olamadım. Belki de Jim Jarmusch'tandır..




Lou Reed

We were drivin through West Texas
The land of beef and pork
Where they tend the hides of leather
We wear back in New York
In a pasture, along a roadside
Behind a brokedown shack
On a dusky side of evening
We saw a figure dressed in black

And we don't mean to sound like we're trippin
But we swear to God
We saw Lou Reed cow tippin
Cow tippin

Hey Lou, "Is that you?"
She said as we pulled to the shoulder
He just said, "Go screw."
And then he turned and tipped one over
Under a spitshine Western sky
The color of blue varnish
Hey it's like Fellini
Actually I'm thinkin more like Jim Jarmusch

And we can't say how much we've been sippin
But we swear to God
We saw Lou Reed cow tippin
Cow tippin

I got cops on the cell
I said I got a little story to tell
Lou Reed is in the cow pen
They said, Oh no! Not again!

And we hope our perceptions isn't slippin
But we swear to God
We saw Lou Reed cow tippin
Cow tippin

Cow tippin
Cow tippin
Cow tippin
You really think that was Lou Reed?
Cow tippin
I'm sure it was, he was wearing black Levis
Cow tippin
I thought he was a vegetarian
Cow tippin
He's just tippin them over, he wasn't eating them
Cow tippin
Oh
Cow tippin

23 Aralık 2009 Çarşamba

Kullanılmış Kondom Koleksiyoncusu

Buna benzer bir durumu bir porno dergide okumuştum. annem hep derdi penisle şaka olmaz diye. TV'de hep o aptal reklamlar "çocuklardan uzak tutunuz, onların ulaşamayacağı yerlere
KALDIRINIZ." annem penisle şaka olmaz derdi ve hep benim ulaşamayacağım yerlere KALDIRIRDI. artık büyüdüm ve KALDIRMIYORlar. kolaylıkla ulaşabileceğim yerlerde bütün penisler.
ama bu bizi azılı bir senarist yapmaz, konulu filmerde homolog başroller paylaşmamıza neden olmaz. moral bozan bir intihardan öteye geçemez. yüzyıllardır süren gösteriş
merakının önüne ancak böyle geçilebilir kanısı, hiç de TATMİN EDİCİ değil. zavallılıktan başka ne olabilir, global sorunları bireysel duygu çıkarımlarıyla çözmeye çalışırken ki
duyulan çıkar çatışmaları ve hepimizin birey birey narsist savaşa katkılarını hesaplamanın yanında bile ezik sayılabilecek olan tedevisiz şizofreni atakları! artık uğraşlar
niyetini bile kaybetti. bilinç altında öyle büyük tahribatlar var ki kimsenin yarabandı bunu kapatmaya yetmez. Bu aklıma bi anımı getirdi.bir komşumuz vardı. o kadar fakirdi ki adet günlerinde 1 kutu yarabandı
alırdı ve tampon bölge oluşturudu. ben ne zaman evde hayat üçgeni kurmaya çalışsam hep bir kenarım eksik kalırdı. ama babam öyle değildi. o çok güzel eşkenar üçgen olurdu.
birgün ben de yanına gittim ve harika bir beşgen olduk. evet ben babamın yanına da giderdim. sorumluluk sahibi bir adamdır babam. akşam eve gelirken elinde hep bir kilo giyotini
mutlaka olurdu. çok zalim sigara içer ama "erkek adam" mantığında bir faşistlikle halka yapmazdı. içinde sıfır olan sayıları sevmez, cümleye "o" harfiyle başlamazdı..

Buna benzer bir durumu bir arkadaşım anlatmıştı. daha sonra sıfır 900'lü hatlarda teleoğlancılığa başladı. kafatasını aldırmıştı beyni kıvrım kıvrım görünüyordu. bu iyi bir şey
çunkü aklından ne geçtiğini kolaylıkla görebiliyorduk. onun insanlara karşı bu kadar samimi olmasını neye borçluyuz bilmiyorum ama erken yaşta öldü. bir gün bizim muhitte bir
parkta, salıncak demirlerine bacaklarımızla tutunup baş aşağı durup sigara içiyorduk. o da geldi. tam baş aşağı dururken beyni yere düştü ve patladı. parçaları toplamaya
çalışırken kediler üşüştü ve bir kısmını yediler. üzgünüm ZEN seni kaybettiğimiz için, hala üzgünüm.. evet tam tahmin ettiğin gibi; bileklerimdeki bu izler senin verdiğin gümüş
jiletin hediyesi. ne iyi ettim de yanına geldim demi. keşke ölmeseydin be zen çok erken giitn. ama ben de yanına geç gelmedim dimi??! bu arada burası neden bu kadar sıcak?
şu elinde dev bir çatal tutan, boynuzlu ve kırmızı adam neden üstümüze doğru geliyor?!?!


Buna benzer bir durumu televizyonda izlemiştim. katil arılar bir araya gelip dev bir üreme organı oluşturmuşlardı. erkek ve dişi organ olmuşlardı hem de tek bir organizmada. dişi
organla kurbanlarını içeri alıp, erkek organla orgazm olup dışarı atıyorlardı. ancak canlı kurban ölüyordu. çünkü binlerce arının ısısı canlıyı denatüre ediyordu. kurbanlarını
kendilerinin salgıladığı başta insan olmak üzere bütün hayvan aleminde üreme isteği uyandıran bir kokuyla kendilerine çekiyorlardı. son duyumlarıma göre bu dev ORGAN detroite doğru
ilerliyormuş. şimdilik paniklemeyelim. üremek için karılarını/kocalarınızı, erkek/kız arkadaşlarınızı kullanmaya devam edin. eski kondomlarınızı hemen atmayın. çok samimi bir
arkadaşım bunların koleksiyonunu yapıyor. hem de karşılığında iyi para veriyor!!

buna benzer bir durumu daha önce kendim de yaşamıştım birini sevdim ama kaybetmemek için başka başka insanları kullandım. aldattım onu yani hem de onu sevdiğimi dahi bilmiyordu o
o zaman. sonra aldatıldım. başka bir sürtük buldum. beni kendi yatağımda aldattı hem de benle sevişirken. göz kapaklarının altında tanıdığım bir yabancıyla!!!! o yüzden artık
göz kapaklarımı kapatmamak için aldırdım onları. şimdi dünya kerhanesinde bir başıma bakire rolü yapmanın anlamı yok. sandım ki tek masum o. ama değilmiş. asıl günahı o işledi.
sattı beni ve bırakmadı hiç bende beni. ben hala dua ediyorum kendime, sana, ona, kendimize, size ve onlara.. eğer tanrı beni yeryüzüne gönderdiyse ve bir cinnetlik ölüm bahşettiyse,
onu ne zaman kullanacağım bilmiyorum. bana s*ktirip gideceğim günü seçmemde yardım eder misiniz? ben hala sodomdayım. e postalarınızı henüz almadım. burdaki postacılar biraz piç
kurusu da..

Yunus Emre Karadeniz

21 Aralık 2009 Pazartesi

Gösterim 241209

Bu hafta program kısa filmlerden oluşuyor.

Filmler için;

"La course à l'abîme" (1992)
- http://www.imdb.com/title/tt0380282/

"The Mysterious Geographic Explorations of Jasper Morello" (2005)
- http://www.imdb.com/title/tt0469146/

"J'attendrai le suivant..." (2002)
- http://www.imdb.com/title/tt0325638/

16 Aralık 2009 Çarşamba

merhaba arkadaşlar,
bi kaç adres var bi sinema dergisinden almıştım zamanında belki ilgilenenler olur. festival fln düzenleyenler var kendi arasında
www.aniboom.com=animasyonlar fln
www.undergroundfilm.com= bu site kendi içinde festival düzenliomuş
www.studentfilms.com= sinema öğrencileri kendilernce eğleniolarmış
www.benimsinemalarım.com
www.reelport.com = festival haberlerini veriomuş..


14 Aralık 2009 Pazartesi

Gösterim 171209


Bu hafta, Fransız yeni dalgasının önemli isimlerinden Jean-Luc Godard' ın Le Mepris' i ile devam ediyoruz arkadaşlar. Brigitte Bardot gibi bir güzelliği izlemek ve Fritz Lang gibi usta bir sinemacıyı kendi adıyla filmde oyuncu olarak görmek isteyenler kaçırmasın diyor. Son olarak da Woody Allen' ın da en sevdiği yönetmenlerden biri olduğunu da belirtmek istiyorum.

Hepinizi bekliyoruz...

Film hakkında ayrıntılı bilgi için:

- http://www.imdb.com/title/tt0057345/

- http://www.sinema.com/film/185116/contempt

adreslerine bakabilirsiniz...

13 Aralık 2009 Pazar

Seminer 161209

Merhaba arkadaşlar,
Bu hafta seminerimizin 4. dersi ;16 Aralık çarşamba günü 18.30'da Yer: Merkez Kampüs Sıhhiye Tıp fakültesinin arkasında öğrenci kafeteryası üstündeki 5. derslikte(sağlık cafe'nin olduğu yer) yapılacaktır.
Bilgilerinize...

8 Aralık 2009 Salı

KoRKu GeCeSİ!!!


Hacettepe'nin yıllardır beklediği korku gecesi sonunda gerçekleşiyor!

Son dönem korku filmlerinden The Descent korkutacak , The Exorcist ve Pet Sematary ise "aa ben burayı hatırlıyorum!" derken yerimizden sıçratacak.

Bütün gece popcorn yemeye hazırlanın, ve altına saklanmak için battaniyelerinizi getirmeyi unutmayın!

NOT: Kişi sayısında sınırlama yok, istediğiniz kadar arkadaşınızla gelebilirsiniz. (olmadı sıkışırız =) )


Başlangıç: 11 Aralık 2009 - 00:00
Bitiş: 12 Aralık 2009 - 06:00
Yer: Back House Pub (Sakarya Cad. İnkılap Sok. İnkılap Apt. No:5/16 Kızılay )

7 Aralık 2009 Pazartesi


101209

Bu hafta 3 güzel kısa filmle devam ediyoruz arkadaşlar...

En iyi deneysel kısa filmlerden biri olan "Meshes of the Afternoon (1943)", Oscar ödüllü "Tsumiki no ie (2008)" ve Bill Plymton' dan Cannes jüri özel ödüllü "Push Comes to Shove (1991)".

Filmler hakkında ayrıntılı bilgi için:

"Meshes of the Afternoon" (1943)
- http://www.imdb.com/title/tt0036154/

"Push Comes to Shove" (1991)
- http://www.imdb.com/title/tt0102730/

"Tsumiki no ie" (2008)
- http://www.imdb.com/title/tt1361566/

5 Aralık 2009 Cumartesi

Dorian Dorian.. :)

Sanatçı güzel şeyler yaratıcısıdır.
Sanatı açığa çıkarmak ve sanatçıyı gizlemek sanatın amacıdır.
Eleştirmen güzel şeylerden edindiği izlenimi, başka bir biçime ya da yeni bir malzemeye dönüştürebilen kişidir.
Eleştirinin en yüce biçimi, en alçak biçimi gibi, otobiyografi olmaktan kurtulamaz.
Güzel şeylerde çirkin anlamlar bulanlar, yozlaşmış kişilerdir, üstelik sevimsizdirler de. Bu hatalı bir tutumdur.
Güzel şeylerde güzel anlamlar bulanlar kültürlü kişilerdir. Bunlar için bir umut vardır.
Onlar, güzel şeylerin yalnız güzellik ifade ettiği seçkin kişilerdir.
Ahlaka uygun olan ya da ahlaka uygun olmayan kitap diye bir şey yoktur. Kitaplar ya iyi yazılmışlardır ya da kötü yazılmışlardır. Hepsi bu kadar.
On dokuzuncu yüzyılın Gerçekçilik'ten hoşlanmaması, aynada kendi yüzünü gören Caliban'ın öfkesidir.
On dokuzuncu yüzyılın Romantizm'den hoşlanmayışı, aynada kendi yüzünü göremeyen Caliban'ın öfkesidir.
İnsanoğlunun ahlaksal yaşamı, sanatçının kullandığı öz maddenin bir parçasını oluşturur, ama sanatın ahlaklılığı kusurlu bir aracın kusursuz kullanılmasından ibarettir. Hiçbir sanatçı herhangi bir şeyi kanıtlama isteğinde değildir. Doğru olan şeyler bile kanıtlanabilir.
Hiçbir sanatçının ahlaksal sempatileri yoktur. Sanatçıda bulunacak böyle ahlaksal bir sempati bağışlanmaz bir üslup yapmacığıdır.
Hiçbir sanatçı hastalıklı şeylere düşkün değildir. Sanatçı herşeyi ifade edebilir.
Sanatçı için düşünce ile dil sanatın araçlarıdır.
Sanatçı için kötülük ile erdem sanatın malzemeleridir.
Biçim bakımından, tüm sanatların en üstün örneği müzisyenin sanatıdır. Duygu bakımından, aktörün sanatı örnek sanattır.
Bütün sanat, hem yüzey hem de simgedir.
Yüzeyin altına inenler kendilerini tehlikeye atarlar.
Simgeyi okuyanlar kendilerini tehlikeye atarlar.
Sanatın asıl yansıttığı yaşam değil, seyircinin kendisidir.
Bir sanat eseri üzerinde yürütülen fikirlerin çeşitliliği eserin yeni, karmaşık ve yaşamsal olduğunu gösterir.
Eleştirmenlerin anlaşmazlığa düştüğü yerde sanatçı kendiyle uyum içindedir.
Hayran kalınmadığı sürece bir insanın yararlı bir şey yapması bağışlanabilir. Yararsız bir şey yapmanın tek özrü insanın ona sınırsız hayranlık duymasıdır.
Sanat bütünüyle yararsız bir şeydir.

Oscar Wilde


the artist is the creator of beautiful things. to reveal art and conceal the artist is art's aim. the critic is he who can translate into another manner or a new material his impression of beautiful things.

the highest as the lowest form of criticism is a mode of autobiography. those who find ugly meanings in beautiful things are corrupt without being charming. this is a fault.

those who find beautiful meanings in beautiful things are the cultivated. for these there is hope. they are the elect to whom beautiful things mean only beauty.

there is no such thing as a moral or an immoral book. books are well written, or badly written. that is all.

the nineteenth century dislike of realism is the rage of caliban seeing his own face in a glass.

the nineteenth century dislike of romanticism is the rage of caliban not seeing his own face in a glass. the moral life of man forms part of the subject-matter of the artist, but the morality of art consists in the perfect use of an imperfect medium.

no artist desires to prove anything. even things that are true can be proved. no artist has ethical sympathies. an ethical sympathy in an artist is an unpardonable mannerism of style. no artist is ever morbid. the artist can express everything.

thought and language are to the artist instruments of an art. vice and virtue are to the artist materials for an art. from the point of view of form, the type of all the arts is the art of the musician. from the point of view of feeling, the actor's craft is the type. all art is at once surface and symbol. those who go beneath the surface do so at their peril.

those who read the symbol do so at their peril. it is the spectator, and not life, that art really mirrors. diversity of opinion about a work of art shows that the work is new, complex, and vital. when critics disagree, the artist is in accord with himself. we can forgive a man for making a useful thing as long as he does not admire it. the only excuse for making a useless thing is that one admires it intensely.

all art is quite useless.
oscar wilde

4 Aralık 2009 Cuma

3 Aralık 2009 Perşembe

Korku Gecesi

hey hey hey!

sevgili (hü)sinema severler 11 aralık cuma günü saat 00:00' da (ki gece 12 ye tekabul eder(= ) sakarya caddesınde bulunan Beck House da* korku fılmlerı gecesı duzenliyoruz.
filmler henuz kesınlesmemekle bırlıkte elm sokagı serısınden bır fılm ve exorcıst secenekler arasında. fılmler ıcın onerılerınızı yorum olarak yazarsanız sevınırız :)
sabaha kadar surecek etkınlıkte 3 adet fılm gosterılecek.


katılımlarınızı ve yorumlarınızı beklıyoruz.


*Sakarya Cad. Inkılap Sok. Inkılap Apt. No:5/16

2 Aralık 2009 Çarşamba

15.Gezici Film Festivali Programı

PROGRAM
Ekmek ve Güller
4 Aralık 2009 12:00

5 Nolu Cezaevi
4 Aralık 2009 14:15

kıskanmak
4 Aralık 2009 18:45

Hayata Çalım At
4 Aralık 2009 21:00

Burjuvazinin Gizli Çekiciliği
5 Aralık 2009 12:00

Kapitalizm:Bir Aşk Hikayesi
5 Aralık 2009 14:15

polis,(s)
5 Aralık 2009 16:45

Bornova Bornova
5 Aralık 2009 18:45

Almanya 09
5 Aralık 2009 21:00

Denizin Sessizliği
6 Aralık 2009 12:00

Elveda Gary
6 Aralık 2009 14:15

Sitcom
6 Aralık 2009 16:45

Eamon
6 Aralık 2009 18:45

Evet Efendim
6 Aralık 2009 21:00

Teyzem
7 Aralık 2009 12:00

polis,(s)
7 Aralık 2009 14:15

Uzak İhtimal
7 Aralık 2009 18:45

Yes Men Dünyayı Kurtarıyor
7 Aralık 2009 21:00

Hal ve Gidiş Sıfır
8 Aralık 2009 12:00

Bir Kız
8 Aralık 2009 14:15

Burada
8 Aralık 2009 18:45

Bay Kim'in Avare Günleri
8 Aralık 2009 21:00

Burada
9 Aralık 2009 12:00

İki Dil Bir Bavul
9 Aralık 2009 18:45

Bir Kız
9 Aralık 2009 21:00

11'e 10 Kala
10 Aralık 2009 12:00

Yes Men Dünyayı Kurtarıyor
10 Aralık 2009 14:15

Yepyeni Bir Hayat
10 Aralık 2009 18:45

Huacho
10 Aralık 2009 21:00


tarih : 04.12.2009 12:00:00 - 10.12.2009 21:00:00
mekan : Batı Sineması Salon 1
filmler hakkında ayrıntılı bilgi : http://www.gezicifestival.org/docs/program_web.pdf

1 Aralık 2009 Salı

Ankara Uluslararası Film Festivali



Ankara Uluslararası Film Festivali;
'11 – 21 Mart 2010 tarihleri arasında gerçekleşecek 21. Ankara Uluslararası Film Festivali’ne başvurular başladı. Yarışmalı bölümler için başvuru 08 Ocak 2010’a kadar sürecek!Festival kapsamında düzenlenecek Ulusal Kısa Film, Ulusal Belgesel Film ve Ulusal Uzun Film yarışmalarına http://www.filmfestankara.org.tr/ adresinden online olarak başvurulabilir. Dileyenler yarışma yönetmeliklerini ve başvuru formlarını Festival ofisinden temin edebilirler. '

30 Kasım 2009 Pazartesi

Ahmet Uluçay


'Kütahya'nın Tavşanlı İlçesi'ne bağlı Tepecik Beldesi'nde 1954 yılında dünyaya gelen, Ahmet Uluçay. çocukluğunda yaşadıklarından esinlenerek çaktiği ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ adlı filmi yurt içinde ve yurt dışında büyük ilgi gördü, 40'ya yakın ödül aldı. Uluçay'ın ‘Optik Düşler’, ‘Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak’, ‘Bizim Köyün Orta Yeri Sinema’ ve ‘Bizim köyde bayram sabahı’ adlı belgesel filmleri de bulunuyor.'*
Malesef bu değerli insanın biyografisi blogumuza öldükten sonra ekleniyor ancak o sıcacık ve samimi filmleriyle hep bizimle olacak...

Gösterim 031209

Bu haftaki gösterimde Sidney Lumet'nin 12 Angry Men adlı filmini izleyeceğiz arkadaşlar. Görüşmek üzere.

http://www.facebook.com/event.php?eid=187754067555&ref=mf



Film hakkında ayrıntılı bilgi için:

- http://www.imdb.com/title/tt0050083/

- http://beyazperde.mynet.com/film/1742

29 Kasım 2009 Pazar

Gezici Festival

4-10 Aralık tarihleri arasında Gezici Festival Ankara'da olacak. Festivaldeki filmler genel olarak çok çekici ve hepsi de 'gel beni izle.' diyor. Fırsat oldukça görülebildiği kadarı görülmeli. Ama bu bireysel gidişlere ek olarak bir de Hüsinema olarak bir filme gitsek...

Aslında amacım bir anket düzenleyip gidilecek filmi seçelim demekti. Ancak film sayısı oldukça fazla olduğu için upuzuuun bir anket yaratmak istemedim. Bunun yerine; istediğiniz filmin adını bu yazının yorum kısmına yazacak olursanız, o filmin uygun bir seansına (tercihen 16.45 ve sonrasındakiler) birlikte gideriz. Çok da keyif alırız =)

Not: Bilet fiyatları 6 lira, filmler Batı Sineması(Kızılay)'nda.

Gezici Festival


15. Gezici Festival başlıyor!

Tarih: 4-20 Aralık 2009
Yer: Ankara- Artvin- Üsküp

Ayrıntılı bilgi için, http://www.gezicifestival.org

28 Kasım 2009 Cumartesi



Yahşi Batı'nın ilk resmi fragmanı.Filmin vizyon tarihi 1 Ocak olarak değiştirilince, aynı tarihlere denk gelen diğer yerli filmlerin yapımcıları tarihlerini değiştirmeye başladı.Şimdilik pek bir hareket olmasa da, gelişmeleri filmin web sitesinden takip edebilirsiniz.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Gene Altımı Islatmışım

roma2!! sabrım hükmünü yitirdi artık. ellerinde oraklarla karşılar beni yalnızlıklar. sabır hükmünü yitireli çok olmuştu zaten. ve oraklar iner şakaklarıma. sabrın
hükmü hiç geçerli değilmiş zaten. kanıyorum, yara bantları tampon bölgesi kalbime. sabrın hükmü geçerli olamayacak da. kan kaybı bilinçsiz bir hal almaya
başladı.. ellerinde

orakları eksik olmuyor yalnızlıkların. kaçarken ayak tabanlarımıza batan kıymıklarla kendimize sallar yaptık, terk eyledik kendimizi... yalancıdır onlar korkaktırlar.
ben korkmadım eva hiç bir şeyden. bütün savaşlara en ön safta girdim.
sen üşüme diye romayı yakanları buldum, msn adreslerini aldım. beni düşünme eva, ben 2mizi de düşünürüm senin yerine. hayır eva sigara içmiyorum.
parmaklarım nikotin kokuyorsa bu tütün ırgatlarının suçu olamaz ya.?! kendime senin gibi bir ben yarattım, onunla oturdum, sohbet ettim. çay ikram ettim.
semazen eteklerine benzetirim saçlarını eva. sen farkında değilsin ama eva melakeler kokularını sana da bırakmadan tanrının yanına gitmiyorlar. peki ya sen
eva? sen kanatlarını kimlere yoldurdun. beni kime bıraktın da sen de hiç kalmadım. sonbahar bu kadar kahverengi olmak zorunda mı? 4ever 2gether eva ama
bunu anlatabilmem için dilimi koparıp gömmem gerkir. anlaman içinse, ımmm galiba bilmiyorum. bilmiyorum. haydi şef vur tuşlara! vur yoksa kafatasım
karıncalanıyor! hayır şef bana müzik yapma!! sana dediğimi yap tuşlara vur!! dam!! dum!!! vur sadece parçalara tellerini!!! orkestranı düşünme, onlar
başlarının çaresine bakmayı bilirler. roma bitmez o zaten yarım kalmışlığın resmi. eksik bir boya paletteki. roma yalnız bir şehir, senin uğramadığın..
canan tanla aram hiç iyi değil. yoksa sana süslü benzetmeler de yapardım eva. sonu gelmeyen cümlelerle aşkı da tanımlardım. sen de dalardın usul usul ha eva?
o vakit kendime pay çıkartma aptallığını yine gösterir miydim?? hayır eva sigara içmiyorum. bu tamamen ırgatların suçu!!!

sefalet değil bu. açlık sadece. açlıktan ölüyorum. sefalet değil bu. öldüm. ölmek değil bu. yoksun. "oldun mu ki"? yoksun. ölmek bu.. vardın olmuştun ama
olmamıştın. adın romaydı. sen eksiktin ben yarım kalmış. ( aman canan tana bağlamayalım).

"ol".

kelimeler.. sihir.. iç içe şeyler..

haydi sil baştan tekrar başlayalım!!


evet bir şiir vardı aklımda sana dair. sen unutmam için diretirken hem de.

selamlar olsun gene ben! molozların arasından kurtardım bedenimi ve ruhumu sunarken ecel meleğime,
yüzlerinizde acıyı gördüm. ben giderken bu kadar üzülmedim de, siz kalanların neden bu kederi? huzur
ellerinden bana ikram edilirdi, yanaklarına sinen melakeler kayıp cennetlerde çok mu günahsız kaldı?
hesaplar, kitaplar beynimi bulandırır. ama ben midemi aldırdım da kriptolojiye merak saldım, senin kalbimde her "1234324932" olduğunda. kendimi kustum odama. tek yapraklık adamım işte, ışığa tutunca
içi dışı birbirine giren. bu gece de çekilmez, damarlarımda dolu bak melankolik asalet. nerdesin
göz bebeklerim piç kaldı.

evet bir şiir vardı aklımda sana dair. sen unutmam için diretirken hem de.

buruk kalpler, kullanılmış vajinalar, kirlenmiş ipek çarşaflar.. her birliktelikten sonra çekilen
içinde "tenin, bedenin" kelimeleriyle dolu aşk cümleleri. ben değilim olamam! hiç bir zaman bir
lağım faresiyle aynı duygusallığı yaşamadım ki ben eva!! ben kendimi, fahişelere kızıl ışık altında
ikram ederken dahi, olurda bir gün gece yarısı diş perilerm gelir diye yastığımın altıdan hiç
çıkarmadım düşürüp yitirdiğim düşlerimi!!

evet bir şiir vardı aklımda sana dair. sen unutmam için diretirken hem de.

eva eva eva.. saygılar eva sana sonsuz saygılar. ve perde kapanır. haydi bisiklet sürmek için dışarı çıkalım!!!

yunus emre karadeniz

23 Kasım 2009 Pazartesi

madem parmak atcaktın, söleseydin boxerımı indirirdim

yok olmayınca olmuyor işte. çaresiz, kırıyorum parmaklarımı. çaresiz parmaklarımı bir bir kırıyorum! günah mı sevap mı?? belki de hiç bunları düşünmeden. yapmış olmak için sadece.
kendime sularından dalgalar yaratıp boğuyorum içinde kendimi. filikalarım çoktan saplanmış gırtlağıma, soluk almaya mecalim yok. az ilerde deniz kaplumbağaları kabuklarının içinden
çıkardıkları şişme kadınlarla su topu oynuyorlar. aşınmaktan üstüne basıldığında jilet etkisi yaratan kayalıklar kaçıyor genzime, bronşlarım daha önce hiç olmadığı kadar masum bu yaz.
nevrotiklerle dans ederken dikkatli olunmalı. çünkü bacadan giren her zaman noel baba olmayabilir..

(bakınız: romeyo ve julyet aşkına)


yunus emre karadeniz

22 Kasım 2009 Pazar

"Celtx"



Senaryo, hikaye, oyun, vs. yazan arkadaşlara yardımcı olabilecek bir program.
Buradan ücretsiz indirebilirsiniz. >> CELTX

YouTube örnek videolar

21 Kasım 2009 Cumartesi

Akşam Şarkıları

http://www.youtube.com/watch?v=jBmSYD74QBs

Bazı şeyler hep ordadır. Yanlarından geçer gideriz. Güzel olduklarını fark ederiz ama geçip gideriz işte. Bazen yolumuz tekrar yanlarına düştüğünde kafamızı çevirip gerçekten görerek baktığımızda aslında güzelden de öte olduğunu fark ederiz. Bazen insanlar için de geçerlidir bu. Ama o başka bir hayalin hikayesi. Bu seferki bu şarkı içindi. Bu şarkı her çaldığında gözümün önünde bir filmden sahneler belirir; Zuhal Olcay'ın oynadığı 90'lar başından bir film sahnesi. Hani böyle bir film yok ama niyeyse öyle canlanır gözümde. O dönemin Türk filmlerine özgü silik renkli bir görüntü kalitesi. Serin bir gece, büyük bir evin büyük bahçesinde bir kadın. Evden çıkıyor, gömleğinin üzerine giydiği ince bir hırkaya sarınmış ve kollarını dolamış birbirine. Başı hafif öne eğik şekilde ağır ağır yürüyor ağaçların arasında.
Kadın ağır ağır ilerlerken, sözler ''Güneşlerden güzelsin sen'' diye ayrı bi ritmle girdiğinde karşısına, elinde bahçeden koparılmış bir iki tane çiçekle bir adam çıkıyor.( Les Chansons D'amour filminde Louis Garrel'in filmin başlarında Ludivine Sagnier'in karşısına sokakta ordan burdan çıkması gibi. Ordakine benzer tempoda bir sahne. - Ayrıca mükemmel bir sahnedir o - )Adamın gelişiyle kadın kafasını hızla adama doğru kaldırıyor, gözlerinin içi gülüyor ve hareketleri canlanıyor. Adamın çevikliğine ve temposuna uyarak söylediği şarkıya attığı adımlar ve hareketlerle eşlik ediyor. Bahçenin içinde hızlı adımlarla ilerlemeye başlıyorlar. Şarkı tekrar tempo düşürdüğünde, adam hızlı adımlarla geri geri uzaklaşıyor kadından. Kadın, adamın onu bıraktığı yerde tekrar ilk baştaki ağır temposuyla ilerlemeye devam ediyor. Belki de sadece bir hayal gördüğünü düşünüyor. Akşam vakti o bahçeye her çıktığında gördüğü bir hayal. Artık o bahçenin gerçeğiyle hayalini karıştırır olmuş. Sadece zaman zaman elinde, adamın verdiğini gördüğü çiçeklerden olduğunu görüyor. Yine de bunlar yalnızca birkaç gün sonra solan çiçeklerden.

20 Kasım 2009 Cuma

DoMiNika


Aşk insanı saçlarından yakalıyo... Buram buram şarap kokan o saçları rüzgarıyla çekiyor kendine doğru ve minik tatlı ıslığıyla büyülü bir şarkı fısıldıyor kulağına... Aşk insanda uyku yapıyor... Elindeki anahtarı yere düşürünce uyanan gardiyanın korkusuyla parmak uçlarında yürütüyor insanı...


Eski bir parşömen parçasındaki haritayı açıyor müzik insanın önüne... Ağıtları izleyerek kazıyorsun kumlarını insanlığın... Deniz dalgalarını vurdukça yüzüne daha çok ağlıyor sol notası tatlı, hüzünlü sesiyle...Re koşuyor yardımına diyezlerin üstünden okyanusu aşan bir unicorn havasıyla ve gizli saklı hazine ümitleriyle derin yağmur ormanlarında yankılanıyor düetleri... Arıyorsun... Nerede... Bir esle uçuyor gökkuşağı taklidi yapan kuşlar ağaçların arasından...


Izdırap ölüleri çürütüyor... İçten içe kanatıyor insanın ruhunu ve damarlarını patlatıp parmak uçlarından çıkan kelimelere damlatıyor zehrini... Ne kadar da koyu hançerin ucundaki al leke... Kalemler karalar bağlıyor ve bir antika piyano çiziyor kaderine... Bozulmuş akordundan fırladıkça paslı notalar... Yüreğini diktiğin ipliklerin koptuğunu hissediyorsun.. Ve tekrar kanıyor...


Tatlı bir soğuk esiyor uzaklardan sesini duyuyorum . . Alevler arasında kıvranan düşüncemi söndürmek için düşlüyor... Kristal kulelerin muhafızlığını yapan soluk renkli melekler süzülüyor parlak bulutlar arasından... El ele tutuşmuş dönüyorlar etrafımda... Minik, ahşap bir müzik kutusu var solgun kanatlarında.. Balerinler dönüyor mavi gözlerinin ardında...


Esiyor... Esiyor çıplak rüzgar ellerimden şafağa...


Özgürlük insanın nefesini kesiyor ciğerlerinden... Tek başına koşman gerekiyo diğerleri sana yetişemediğinde . . Kahve kokusunu arzularken dünlerde ve şeffafken hala buz gibi sular dağların tepesinde... Mitoloji kendini yeniden yazarken gözlerin önünde, havanın tükenmesi ya da sızlaması diyaframının... Seni daha hızlı koşman gerektiğine ikna ediyor sadece... Huzursuz ruhlar gömülmeyi bekliyor tur bindirdiğin mazide.. Kokuları hasta eden insanı... Bir inciyi içten içe çürütmeye yetecek kadar korku dolu hudutları..


Bir tını duyuyorsun açıklıktaki ağaçlardan.. Yemyeşil yaprakları bir kapıyı gizliyor bağırlarında . . Gürgen ağacından bir tahta kapı.. Ve üzerinde siyah demirler işli gün ışığında... Yerin altına açılıyor sarmaşıkların arasında... Tuğlalardan merdivenler var yerin altında da... İniyorsun, toprak kokuyor etrafın. Ayağının altında taze çimen... Gaz lambalarıyla aydınlatılmış tünelden yürüdükçe güzel bir koku ilişiyor burnuna. Yürüdükçe aydınlanıyor etrafın... Tünelin sonuna doğru hava pürüzsüzleşiyor. Peluş bir battaniye var toprağın üstünde. Krem rengi. Eline aldığında sıcak olduğunu fark ediyorsun; yeni terk edilmiş... Kokusu başını döndürüyor ama zihnin açık ve ayakta kalıyorsun. Az ileride toprak beyazlaşıyor. Merdivenler görüyorsun. Basamak basamak tırmanıyor ve bir kaleye çıkıyorsun... Ayakkabıların toz içinde kaldı. Tam son merdiveni basarken adımın, bir kadeh şarap dökülüyor saçlarına Hansel ve Gratel'in masasından. Yapış yapış erimiş tüm dünya burda.. Çikolata fabrikası iflas etmiş ama çikolata pınarları duru hala. Dikkatin dağılıyor ve işte evindesin... Güneşin elçisi rüzgar kollarını doluyor boynuna ve fark ettirmeden saçlarına sarılıyor birşeyler... Son nota... Koca bir es.. Yine düştün cadının kazanına...



Logo yarışması sonuçlandı!


HÜSİNEMA logo yarışması sonuçlandı.
Yarışmanın birincisi“Haydar Süleyman” adlı logo tasarımıyla Enes Eren. Enes Eren’e ve logosunu gönderip yarışmaya katılan herkese çok teşekkürler.



18 Kasım 2009 Çarşamba

Gösterim 19.11.2009

Bu hafta üç kısa filmle devam ediyoruz. Filmler şöyle ;

"Ver llover" - Elisa Miller

http://www.imdb.com/title/tt0887969/

"The Delivery" - Till Novak

-
http://www.imdb.com/title/tt0756639/

"J'attendrai le suivant" - Phillippe Orreindy

http://www.imdb.com/title/tt0325638/

Görüşmek üzere..

Yer: Tenedos Cafe - Kızılay (Kocatepe Cami Karşısı)
Saat: 18:15

17 Kasım 2009 Salı

Arka Pencere


Türkiye’de dergi çıkarmanın zor olduğunu bilmeyen yok. Bunu kısa sürede kapanmak zorunda kalan dergilerden de anlıyoruz. Ekonomik krizin de devreye girmesiyle dergi çıkaranların durumu daha da zorlaştı. Son olarak on yılın üzerinde bir zamandır çıkmakta olan dergilerimizden Virgül’ün ve Roll’ün bu ay elveda demeleri, başta sadık okurları olmak üzere benim gibi düzenli takip edemeyenleri de oldukça üzdü.

Sinema dergilerinde ortam şu anda durulmuş gibi görünse de (zaten kaç tane kaldılar?), son birkaç senede kapanan Film+ (ki Altyazı’yla birlikte piyasadaki en kaliteli sinema dergisiydi bence), popüler İngiliz dergileri Total Film ve Empire’ın boşlukları hâlâ doldurulamadı. İşte bu boşluğu bir nebze olsun doldurmak için olsa gerek, geçtiğimiz ayın sonunda yepyeni bir sinema dergisinin haberi geldi: Arka Pencere. Hepsi de kıdemli sinema yazarları olan Cem Altınsaray, Burak Göral, Murat Özer ve Burçin S. Yalçın, internet üzerinden bir sinema (kendi deyimleriyle bir film kültürü) dergisi çıkarmaya karar vermişler. Yanlarına Kerem Sanatel, Kemal Ekin Aysel ve Tunca Arslan gibi isimleri de alan ekip haftalık bir dergi çıkarma niyetindeler ve şimdiye kadar da bunu başardılar.

Arka Pencere, sinemaseverlerin bildiği üzere büyük usta Alfred Hitchcock’un önemli filmlerinden birinin adı. ‘Hitchcock sevmeyen, sinemayı da sevmez!’ sloganıyla yola çıkan dergi tamamen Hitchcock konseptiyle hazırlanıyor. Derginin içindeki her bir bölüm bir Hitchcock filmiyle adlandırılmış ve her sayı usta yönetmenin bir fotoğrafı ve sözüyle bitiriliyor. Üçüncü sayısını çıkaran derginin şimdilik tek eksiği PDF olarak indiremiyor oluşumuz.

Uzun soluklu olması dileği ve ümidiyle...

www.arkapencere.com

seyrimunzevi.wordpress.com'dan.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Balance - Lauenstein (1989)



Christoph ve Wolfgang Lauenstein kardeşlerden 7 dakikalık bir animasyon.

Kısa Film Seminer ve Atölye Çalışması


Afiş tasarımını yapan Eser'e teşekkürlerimizle...

02.38

Kimsenin umrunda değilsin
Uzağındaysan kimsenin.
Sen kendi uzağında bunları düşünürken
Kimsen farkında değil.
Aynı yaşamı onlardan daha yavaş yaşadığın için,
Günleriniz aynı hızla geçse de
Kimsenin uzağı seninki kadar değil.
Sen dışında
İçinde ne varsa
Oranın dışındaysa
Uzaktasındır.
Uzaklık dışındadır
Uzaklığı içinde.

15 Kasım 2009 Pazar

elektrik santrallerinde doğum yapmak üzerine

edilen her kelamda gizli bir mana. mana hep kelamın altında, kelamın üstünde onu gören gözler olmalı. Melankolik olmak için sevgilisinden ayrılıp şiir yazan
şaire ihtiyaç yok bu ülkede. devrik cümlelerle orjinal olduğunu zannedenler ve dudaklarında cezmi er"sözcükler" besleyenler, bi gidin ya!! sakızların içinden
çıkan manileriz bizler evlat. a a b a lar mı olduk gene!? hep, sonlara konan noktaların ötesini görmeye çalışan körleriz biz. ünlemlerde afallayan şairleriz.
üç noktalar intiharlarımızdır bizim. bak gene geldi aklıma yalnız gece şair olanlar. kalemini kırıp uçak yapasım geldi! şiirlerini ismaiy y.k ya veresiye
verip katledesim geldi! penolepe ya yaşadığını yaz, ya da yazdığın gibi yaşa!! edebiyatla manita yapamazsın seni piç kurusu aşkı avlarsın. kelamla meşhur
olmayı hedefleme!! anlaşılmayı iste okurlarından!! anlaşılamamak bu devrin en büyük günahı. kaçalım mı yani buralardan? sade ve yalnız yaşamayı öğrenelim.
tasarruflarımızla var olup, inandığımız bir hiç uğruna vahşi polemiklere konu olalım. tren yolları gibidir hayat. hangi makasta durmamız gerektiğini bilmeden
yaşarsak, şerit ihlalinden cezalar kesilir en makinist düşlerimize.

acılarımız yükselir ve biz çığlık çığlığa koşuşursak sokaklarda, bize sorular sorsunlar! evet tanrının operasındaki altolar ölüyorlar. acil bir toplantıya
yetişmemiz lazım. hayır! çellolar yerni almadı henüz! ama bu bizim, kontrbasçıların kakalarını altlarına yaptığı söylemememiz için bir engel değil!!

masken düşmüş antua.
hayır penolepe abd başkanı henüz ergenlik çağına girmedi.

bir iki kadeh daha içer miyiz antua?
hayır penolepe hala futbolda adam akıllı bir şey yapamadık.

maskeli balolar sence de sıkıcı değil mi antua?
annem de senin gibi düşünüyordu ve beni doğurmadan önce intihar etti!

yunus emre karadeniz

14 Kasım 2009 Cumartesi

Ctrl.Alt.Shift Film Festivali'nde bırıncılık almıs, kadına karsı uygulanan sıddetı anlatan bır kısa fılm. cok begendım ben (:

senarist ve yönetmen : Fern Berresford
muzik: The Young Knives



http://vimeo.com/6946457

Seksek

Julia Cortazar'ın Seksek isimli kitabından bir bölüm.

"Dudaklarına dokunuyorum senin , kenarlarını çiziyorum tek parmağımla, sanki benim elinden çıkmış ağzın,ilk kez aralanıyor sanki; gözlerimi kapamam kafi, her şey yeniden yeniden başlıyor, elimin altında, her seferinde bir başka ağız doğuyor istediğim türden, elimin seçip yüzüne yerleştirdiği nice ağız arasından seçilmiş bir ağız bu. Seçen benim , kendi ellerimle yüzüne çizivermek için onca ağız arasından özgür ben seçtim , nasıl olduğunu anlayamadığım bir rastlantı sonucu olarak, elimin altında çiziktirdiğim ağıza tıpatıp uyan bir ağız oluyor seninki.

Bana bakıyorsun, çok yakından, gitgide yaklaşıyor yüzün, seyrediyorsun beni, tepegözüz sanki, gözlerimiz büyüdükçe büyüyor, üst üste gelerek iki göz tek göz oluyor. Tepegözle birbirine bakmakta , solukları karışmış birbirine , ağızlar buluyor yekdiğerini, dudaklar sıcacık, kavgada , dil düşlere henüz dokunmuş, bir sessizlik dil üzerinde, bir eski koku , mis gibi , ağır bir hava dolanıp duruyor. O an işte , ellerim dalıyor saçlarına derinlerini okşuyor ağır ağır, ikimizin de ağzı çiçek ve balık dolu sanki , sarmaş dolaş , öpüşüyoruz , hızlı hızlı, derin duyumlarla. Isırıyorsak eğer, acısı tatlı , birbirine karışmış soluklarımız içerisinde, sönüp gidiyorsak eğer , dönüşüyorsak kısa ve korkunç bir boğuluşla , ölüme, bu anlık ölüm güzel. Tek bir tükürük tek bir olgun meyve tadı, yapışmışsın bana, duyuyorum titremelerini, suda titreşen ay gibi aynı..."

13 Kasım 2009 Cuma

Slán Agat

Ölümün buğulu sesini duyuyorum… İçinde olduğum gece, karanlık, puslu bir orman.. Yürüdükçe adımlarımı izliyor ulu gövdeleriyle sarı gözlü ağaçlar.. Zemin gittikçe yumuşak ve kaygan olmaya başlıyor. Dantelleşmiş örümcek ağlarını aşıyorum ilerleyebilmek için…

Buz gibi nefesiyle üflüyor saçlarm arasından.. Savruluyorum. Saklanıyor. Bitmeyen telaş içerisinde etrafımda dönüp duruyorum. Gülüyor. Ağlıyorum… Korktuğumu anlamaması için derin ve sessiz alıyorum nefeslerimi ama o hissediyor…

Gözlerimde henüz kurumayan yaşlarımla sık ormanlığı aşıp bir su birikintisine ulaşıyorum. Yanı sıra bir patika izliyor onu. Yürüyorum. Mavi tülden elbisem peşim sıra sürükleniyor. Gözlerimi aydınlatan kızıl meşalemi bir şey yarıp geçiyor. Zavallı hayvan zardan kanatları al al; çığlık çığlığa debeleniyor gökte. Haykırıyorum. Elimden gelen bir şey yok mu?! Peşinden koşuyorum, hayvan canı uğruna verdigi savaşı kaybediyor ve düşüyor…

Karanlıkta el yordamıyla sesini ve sönen alevininin izlerini takip ediyorum derken ağaçlardan birinin kökleri kesiyor yolumu. Yerdeyim. Sarsıntının verdiği şoku atlatıp başımı kaldırdığımda önümde uzanan kapkara bir göl görüyorum. Kan damlıyor gözlerimden. Tüylerim diken diken, olduğum yerde kalıyorum. Kıpırdayamıyorum; ensemde birşeylerin kaynamaya başladığını ve bedenimden ruhuma aktığını ve akabinde aynı hızla buz kestiğimi hissedebiliyorum yalnızca.

Kudretli çakıl taşları üstünde uzanırken gördüğüm yer… O’nun ini…Gördüğüm hiçbir şeye benzemiyor karanlığı… Derin… Çok, ama çok derin.. ve suları o kadar siyah ki, etrafını saran çemberi, ruhların soluklarıyla yanan o bembeyaz alevi bir girdapmışçasına yutuyor uzun soluklarıyla. Çevresindeki ağaçlar kristal kristal yanıyor.

Başım dönüyor. Bir inanmazlıkla sarsılıyor aklım. Deprem oluyor durduramıyorum… Ellerimin arasından kayıp gidiyor parmak izleri… Çizgilerimi yitiriyorum, damarları kuruyor ruhumun.

Susmuş çığlıklarıyla kafamın içine doluyor; dokunamıyorum!... Çakılları kazıyorum. Kazıyorum. Bir parça toprak!.. Bir parça toprak buluyorum… Toprağa dokunmak… Sıcaklığı hissetmek, bir parça yaşam belirtisi, bir parça hayat arıyorum!... Ellerim kemikleşiyor.

Yarasanın alevini söndüren suya doğru koşuyorum. Bir damla hayat.. Sıcak kalmış herhangi bir şey... Ayaklarımı parçalıyor çakıllar, defalarca düşüyorum… Kükürt kokan havadan son bir nefes alıyorum ve... Masmavi bir suda uyanıyorum. Güneşin altın ışıklarıyla yıkanan bedenim hayata kavuşuyor… Saçlarım, buklelerinde bir hülya, dans ediyorlar damlalarla.. Ne kadar da ılık bu sular.. Ne kadar renkliymiş hayat...Derken bir sualtı mağarasına sürüklüyor mavilik beni. Efsunlarla bir masal yazıyorum duvarlara. Ve hava tükeniyor ciğerlerimden.. Uyuyorum.

Yanağımı okşayan dalgalarla uyanıyorum. Kirpiklerim suyun ıslaklığıyla ağırlaşmış. Mavi tülden bedenimle sereserpe uzanmışım yeniden çakılların üstünde.. Göğün zehirden yeşil bir rengi var tepemde. Beyaz tenime değen suyun rengi: Siyah. Ellerim suyun içinde, doğruluyorum. Ellerimi uzatıyorum suya iyice. Parmaklarımın arasından süzülüyor sular yüzüme götürürken.

Ve . . . Karanlık sular içiyorum ölümün gölünden… Kanım gizemin labirentlerinde geziniyor ve… Siyahlaşıyor... Anıların beyaz kanatları dökülüyor… Geçmişin gölgesi yüzüme kırışıklıklar konduruyor ve ben… Çok korkuyorum… Diktiğim ormanın gölden alev alması ve bir mezarlığa ve bir hatalar harabesine dönmesinden..

Özen Pelin Duran

09.09.09 ~Çarşamba

21.21

Gizem Gülşen Soydanın anısına...

12 Kasım 2009 Perşembe

Sinekoloji Film Festivali


2009 yılı sinekoloji film festivalinin teması toplumsal mücadeleler.

Gıda krizi, genetiği değiştirilmiş organizmalar, kuraklık, çölleşme, her gün giderek artan salgın hastalıklar hem ruh hem de beden sağlımızı yok ediyor.Sinekoloji 2009 bu kapsamda toplumsal mücadelelere odaklanıyor.
Ayrıntılar için;

http://www.sinekoloji.org/
http://www.facebook.com/home.php#/group.php?gid=11656883307&ref=ts

10 Kasım 2009 Salı

Yuvarlak Masa 2


Mevsimin son sıcağının yaşandığı bir sonbahar günü, yine HUSİNEMA , yine Bilim ve Sanat'ta toplandık. Hava güzek , çay-kahve güzel , sohbet güzel.. Değil hayır! Bütün abuk sabuk fotoğraflarım ortaya döküldü. Tanrım! Evden alelacele çıktığım için telefonumu yanıma almadığımı farkettim. Ya aramak için "şimdi"yi seçerse? Beni bulamazsa ve aklına başka şeyler gelirse?
Oturduğumuz yere neden polis geldi peki? Aklımdan bu geçerken beynimin %1 'lik kısmı küçük nedenler bulmaya başladı. Bu kısım, çok önemsiz küçük olayları büyütüp korkunçlaştırırdı."Belki de aramızda kaçak bir uzaylı vardır" dedi o kısım. Sonra polisler gitti ve muhabbet devam etti. Biliyorum yine çıkmayacak ! Bu sahtekar doktor tam 5 aydır oyalayıp duruyor beni!!! 5 aydır "bir sonraki randevumuzda çıkarıyoruz telleri" diyor ve bugün keyifle otururken verdiği randevu saati yüzünden huzursuzum.Hem de amacına ulaşamayacak bir randevu. Sonsuza kadar tellerle yaşama fikrine alışıyorum... Mervecim tellerle yaşamaya alışsan iyi olacak. Bu gidişle son nefesini de o tellerle vererek ruhunu teslim edeceksin. Bu arada dün hamburger yedim çok pişmanım.Dün en sevdiğim doğumgünü hediyelerimden, 1969 Dodge Charger arabamın kapısını kırdım. Canım çok sıkılmıştı. Sonrasında o arabayı bana hediye eden arkadaşım aradı tesadüfen. Üzüntümü paylaştı sağolsun. Ve birden havalanmaya başladı araba. Babasının yavaş gitmesini haykırıyordu ama araba göklerde süzülmeye başlamıştı bile. Hızla alçalarak düştü okyanusa. Güneş ışığına doğru yüzdüm. Karşımda kocaman bir korsan gemisi vardı. Yukarı tırmandım. İçeride büyük deniz yıldızları, korsanlar , insanlar ve japonlar vardı. Ve japonlar kılıçlarını çok iyi kullanıyordu. Kaçamadım. Enselendim. Diş oyuklarıma kurtçuklar hapsettiler. Galiba iç organlarıma kadar indi bir kısmı. Tereddüt etmeden harakiriler yaptım. Ama usulünü bilmediğimden beni ırklarına almadılar. Napalım, ben de deniz fenerlerinden aşağılara sarkarken horoz şekerlerimi emerim! Çalan telefona aktım. Mesaj gelmişti. Gossip Girl? S ve D mi? Bunlar da kim?! Kafam güzel olmaya başladı sanırım. Midem bulanıyor. Yan masadaki çocuğun üzerine kusmak istiyorum. Belki tanışma bahanesi olur. Hakkaten kafam güzel dünya bana güzel.
Dün akşam üstü duvarkenarında arkadaşlarla sohbet ederken, arka bahçede bulunan ağaçların arasından güneş yüzünü gösterdi. Zaman ilerledikçe güneş ışığının etkisini, kaybetmesi gerekirken üzerimize düşen ışık herkesi rahatsız ediyordu. İnsanlar birden kıpırdanmaya ve rahatsızlıklarını dile getirmeye başlamıştı. Yer değiştirmek ve bulunduğumuz yerden uzaklaşmak istiyorlardı. Bense hiçbir şey hissetmiyordum. Bu durumdan rahatsız olmaya başlamıştım. Ne yapmam gerektiğini düşünmek için kendimle başbaşa kalmaya karar verdim ve oradan uzaklaşıp bir sigara yaktım. Bulunduğum yer ağaçların arasında bir yerdi. Uzun bir süre düşündükten sonra sigaramı söndürdüm e tam o sıra üzerime güneş ışığı düştüğünü hissettim ve bu sefer onu hissediyordum. O an anladım ki , hissiyatsızlığımın tüm nedeni kafamdaki bulutlarmış. Bulutlar ışığı engelleyen bulutlar... Sigara tüm bulutları dağıtmıştı.
Mükemmel bir alkol akşamının ardından beni yataktan kalkmaya ancak HÜSİNEMA ikna edebilirdi ki etti! Herkse burada yine. Herkes konuşuyor. Eylül'ün ve Burak'ın sesini duyamıyoruz. Onlar bizi dışladı. Önemli değil. Biz kendimize yeteriz. Hıh!
Uyanamadım. Geç kaldım her zamanki gibi. Hüfottan Hüsinema'ya hızlı bir geçiş yaptım. Ve buradayım... Bu masaya baktığımda ; freedom + beauty + reality + love = bohem. freedom + beauté + realité + amour = la bohemé.(Charles Aznavour -> la bohéme bence dinlemelisiniz)
Yazmayalı çok olmuş. acilen kalkmam gerekiyor kısa kesicem, çok vaktinizi almayacağım. Güzel bir gün oldu, toplandık , kaynaştık. Teşekkürler Hüsinema.
bugün ben de buradaydım. Nefes aldım tanımadğım insanların gözlerinde. Sessizlik barındıran çığlıklarla yaslandım arkama, durdum , sustum , güldüm Sanatla randevum vardı bugün doğru sanat, sanattayım bugün sanatlayım. Bilim de katılınca aramıza tadından yenmeyen bir lezzet oluşumuna şahitlik ettim.
Dediler ki bu yazılar blog'da çıkacakmış. Bari güzel bir şeyler yazalım. Bugün hayatımda bir ilk yaşadım. Polis geldi ve kimlikleri istedi. Hoş bir anı oldu benim için. Benim için çok güzel bir gündü.
Sevgili günlük; bugün bir toplantı vardı. Çok da güzeldi. İnsanların birbirlerinkiyle çarpışan karmaşaları ortada zehir mavisi bir alev oluşturuyor. Birbirimize rüyalarımızdan derlediğimiz umut dolu öyküler anlatıyoruz. Loş ortamın durgunluğu hareketli sohbetlerle öldürülüyor. Bir trene binmiş gibiyiz. Yeşil koltuklarımız müzikle tıngırdıyor. Tablolardan bakıyoruz sisli havaya. Akşam oldu. Gideceğimiz yer... Gideceğiz...
Şu hayatta neyi seviyorsam ya şişmanlatıyor ya da ahlak dışı. Tam bir sonbahar günü aslında biraz kahve biraz konyak biraz film.. Battaniye altında sığamayacak kadar kalabalığız sanırım herkes cep şisesi ile gelsin bu durumda. Az önce ritm tutarak şarkı söyledik. Bugün kesinlikle keyifli bir gün...
Ekstrem spor , yemek , doğa sohbetleri dönüyor şu an oturduğum tarafta. Doğaya çıkalım , çimlerde yatalım, dağda bayırda gezelim. Bunları yaparken film de izleyelim. Sinemayı da her şeyin içinde sokalım. Burası kalabalıkken herkesin kafası yeni isimlerle karışmışken ben geç gelip beş kişinin adını öğrendim, rahatım. Ehe mehe.
Az önce arkadaşım aradı ve kaza yaptığı motorunun tamirden çıktığını söyledi ve malesef kalktığımız için yazımı bitiremiyorum, aklımda olan tek şey yarın sabah 6'da kalkacağım.

9 Kasım 2009 Pazartesi

Seminer Duyurusu !


Kısa Film Seminer ve Atölye Çalışmamız Başlıyor....

Arkadaşlar 'Kısa Film Senaryo ve Atölye Çalışmamız' Başlıyor.Seminer; Senaryo, Kamera kullanımı, Montaj konularını kapsayacak ve sonunda hazırlanan kısa film projelerinden şeçilen bir kaç proje Hacettepe Üniversitesi Sinema ve Video Topluluğu desteği ile çekilecektir. Seminer programı 5 hafta sürecektir.Filmlerin çekimi için çalışmalar 5 haftadan sonra devam edecektir.

Tarih: 15 Kasım 2009
Saat : 15:00 - 18:00
Mekan:Merkez Kampüs
Sıhhiye
Tıp fakültesinin arkasında ögrenci kafeteryası üstündeki 4. derslik(sağlık cafe'nin oldugu yer)
Ücret: 30 lira

Katılmak isteyen arkadaşlar Naci Özer Hocamıza ulaşıp isimlerini yazdırabilirler.

Not:Kontenjan 20 kişi ile sınırlıdır.

Naci Özer: 0532 462 07 17
--
E-Posta : husinema@gmail.com
Blog : husinema.blogspot.com
Facebook : http://www.facebook.com/home.php?#/group.php?gid=5654473263&ref=ts

12 Kasım 2009 Film Gösterimi


Bu hafta bir David Lynch filmiyle devam ediyoruz arkadaşlar.

Ustanın belki de en anlaşılabilir ve en içine girilebilir filmi olan Fil Adam, son derece duygusal yapısı ve muhteşem oyunculuklarıyla harika bir film.

8 dalda Oscar adayı bu filmi kaçırmamanızı diliyorum...

Film hakkında ayrıntılı bilgi için:

- http://www.imdb.com/title/tt0080678/

- http://beyazperde.mynet.com/film/2335/

adreslerine bakabilirsiniz.

Tarih: 12 Kasım 2009 Perşembe, 18:25
Yer: Tenedos Cafe

8 Kasım 2009 Pazar

yeni sezon / 70 filmle

Türk sinemasının üretken döneminin, rekorlar kırarak sürüyor olması, umarım salon / gösterim sıkıntısını beraberinde getirmez.Şimdiden yirmidokuz film vizyona hazır durumda.Bir o kadar da, hazır olmak üzere.Bu sayı hafta da en az iki yerli film gösterimi demek ki, kendi adıma Beş Şehir'le Onur Ünlü'yü, Acı ve Sonsuz'la Cemal Şan'ı ıskalamak istemiyorum.İnternete düşen fragmanlardan, dört tanesi aşağıda.








4 Kasım 2009 Çarşamba

05112009

Bir hafta aradan sonra, önemli kısa filmlerle devam ediyoruz arkadaşlar...

Bill Plympton' ın oscar adaylı kısası; "Your Face" (1987). Hiroşima Sevgilim, Geçen Yıl Marienbad' da gibi filmlerin yönetmeni Alain Resnais' in tarihteki en önemli sinema belgesellerinden biri kabul edilen filmi; "Night and Fog" (1955) ve gene Pixar' dan son derece şirin bir animasyon; "Jack-Jack Attack" (2005) ile karşınızda olacağız...

Filmler hakkında ayrıntılı bilgi için:

"Night and Fog" (1955)
- http://www.imdb.com/title/tt0048434/

"Your Face" (1987)
- http://www.imdb.com/title/tt0094364/

"Jack-Jack Attack" (2005)
- http://www.imdb.com/title/tt0455565/

adreslerine bakabilirsiniz...

Hepinizi bekliyoruz...

2 Kasım 2009 Pazartesi

Switch

Supinfocom öğrencileri Jean-Julien Pous ve Pierre Prinzbach’in bitirme projesi. Ayrıntılar burada.


Switch from jayjayp on Vimeo.

30 Ekim 2009 Cuma

italyan sineması

İtalyan sinemasına damgasını vuran iki akım vardır, bunlardan birincisi; Mussolini İtalya'sında 1930'lu ve 1940'lı yıllarda rejimin altın çağında halkın dikkatini baskı rejiminden başka tarafa çekmek amacıyla çekilmiş lüks hayatı konu alan beyaz telefon akımı , ikinci akım ise beyaz telefon akımına karşı başlatılmış italyan yeni gerçekçilik akımı 'dır.İtalyan yeni gerçekçilik akımı ise humanistliği ön planda tutarak gündelik yaşamı konu almıştır.bu akımın öncülerinden Federico Fellini Türk sinemasını etkileyen yönetmenler arasındadır.
Akımın önde gelen isimleri;
Federico Fellini
torio De Sica
Roberto Rossellini
Luchino Visconti
Pietro Germi
Cesare Zavattini

UZAK AŞK


İzlemenizi şiddetle tavsiye edeceğim filmin adı Uzak İhtimal. Bu filme giderseniz İstanbul-Tophane'de bir camiye yeni tayin edilmiş Müezzin Musa ile akça pakça, iyi kalpli komşusu, güzel Clara'nın hiyakesini izleyeceksiniz. Musa karakterinin tatlılığına, saflığına bayılacak, muhtemelen uzun zamandır gördüğünüz en inandırıcı oyunculuğa tanıklık edeceksiniz. Clara'nın içe kapanık güzelliğiyle büyülenecek, bu iyi kalpli insanların dünyasında geçirdiğiniz iki saatten arınmış olarak çıkacaksınız. Mahmut Fazıl Coşkun'un bu ilk filmi ne kadar da sevimli olmuş, memlekette sinema ile hikaye anlatan yönetmenler çoğaldıkça ne de çok seviniyoruz.

28 Ekim 2009 Çarşamba

Tim Burton hastalarına...


''Tim Burton’un pek cazip hastalıklı dünyası, bünyeyi baştan çıkarmaya üç yaşında başlıyor..''
Plato Film yönetmenlerinden Mehmet Selçuk Bilge'nin resim, fotoğraf, makyaj, tasarım, video ve şiirlerinden oluşan 'Tim Burton Syndrome' adlı sergisi açıldı. Usta yönetmenin dünyasını seven herkesi bekliyor.


HİÇBİR ŞEY ÜZERİNE HERŞEY İÇİN
''Yakın arkadaşlar, tehlikeli oyuncaklar, fotoğraf makinesi ve photoshop lazım. 18 yaşından büyük olmaya da pek gerek yok, Tim Burton’un pek cazip hastalıklı dünyası, bünyeyi baştan çıkarmaya üç yaşında başlıyor, künyeyi yok sayıyor. Belki yeni uzun metrajına ya da animasyonuna fikir veririz, ya da bu muhteşemlik içimizde patlar, amacımız sadece eğlenmek ve egomuzu tatmin etmek. Sendrom müthiş, kalpler kırık, hepimiz mutasyona uğrak, gelecek bizim için, keyif de bizim. Onlar için Seinfeld, bizim için Bizimkiler. Sendrom uzun ömürlü olsun, herkes bana baksın. Tim Burton Syndrome – Hiçbir şey üzerine, herşey için..
Tim Burton'ın karanlık, özgün, düşündürücü ve farklı tarzını sevenler için serginin İstanbul'da olması pek de sorun olmasa gerek :) 'Tim Burton Syndrome' sergisi 25 Kasım'a kadar Kadıköy Hush Gallery'de devam edecektir.

27 Ekim 2009 Salı

Sevgili (hü)sinema severler, 29 ekim perşembe günü gösterim yapılmayacaktır.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Devasa tripatör kombisyonel isterisi

set çekince kabadayı ve de zorba kararlar aktif bünyelerde pasif etki yarattı. acının damakdaki zevki elastik vücutla kılıç kalkan oynamışcasına polisaçma. pigmentlerine ayrılan sonra derin kolda hizaya giren dere kurbağalarının beklenmeyen sonu molokof saldırılarına maruz kalan sınıf öğretmenlerinin zarif ellerine olanlarla aynı. sonuçta taaruzt atbikat amaçlı olunca ölmedi çocuklar. yoksa acı dudaklarda, acı bir nağme. tedbir bu ya hiç insiyatife mecbur bırakılmadı zanaatkarlar. ölünce aynştayna selamlarınızı iletmeyi unutursam, anneme sakın söylemeyin.

18 Ekim 2009 Pazar

22102009

Sezonun bu ilk uzun metraj film gösterimine, bir Woody Allen harikasıyla giriş yapıyoruz arkadaşlar.

Bana kalırsa, Woody' nin en iyi filmi olan, "Hannah and Her Sisters" (1986)' a hepinizi bekliyoruz. Son derece keyifli, zeki, entellektüel, sanatsal bu filmi kaçırmamanızı tavsiye eder, şimdiden iyi seyirler dilerim...

Ayrıntılar için:

- http://www.imdb.com/title/tt0091167/

- http://beyazperde.mynet.com/film/4228

adreslerine bakabilirsiniz.

Tarih: 22 Ekim 2009 Perşembe
Saat: 18:25
Yer : Tenedos

Tenedos Cafe : Selanik Caddesi 67/A Kızılay Ankara

metropol sinemasından kocatepeye giderken yolun sonunda sol köşede








--
E-Posta : husinema@gmail.com
Blog : husinema.blogspot.com
Facebook : http://www.facebook.com/home.php?#/group.php?gid=5654473263&ref=ts

altın portakal

Altın Portakal için bu yıl yarışan16 film:
Emre Şahin, `40`
Kutluğ Ataman, `Aya Seyahat`
Meriç Demiray, `Babam Büfe`
İlksen Başarır, `Başka Dilde Aşk`
Onur Ünlü, `Beş Şehir`
İnan Temelkuran, `Bornova Bornova`
Murat Saraçoğlu, `Deli Deli Olma`
Ümit Ünal, `Gölgesizler`
Orhan Eskiköy, Özgür Doğan, `İki Dil Bir Bavul`
Yavuz Özkan, `İlkbahar - Sonbahar`
Mehmet Bahadır Er, Maryna Gorbach, `Kara Köpekler Havlarken`
Zeki Demirkubuz, `Kıskanmak`
Reha Erdem `Kosmos`
Miraz Bezar `Min Dît` (Ben Gördüm)
Bahadır Karataş, `Usta`
Mahmut Fazıl Coşkun, `Uzak İhtimal`

Ödüller;
En İyi Film: ''Bornova Bornova'' - ''Kosmos''
En İyi İlk Film: `İki Dil Bir Bavul`
En İyi Erkek Oyuncu : 'Bornova Bornova' filmiyle Öner Erkan
En İyi Kadın Oyuncu : 'Kıskanmak' filmi ile Nergiz Öztürk Törende
En İyi Sanat Yönetmeni : 'Usta' filminin yönetmeni Zeynep Koloğlu
En İyi Kurgu :'Bornova Bornova' Erkan Tekemen
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:'Bornova Bornova' filmiyle Damla Sönmez
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu : 'Kara Köpekler Havlarken' filmi oyuncusu Volga Sorgu
En İyi Müzik : 'Deli Deli Olma' filmi,
En İyi Görüntü Yönetmeni :'Kosmos' filmi ile Florent Herry
En İyi Senaryo: '5 Şehir' filmini yazan Onur Ünlü
En İyi Yönetmen : 'Kosmos' filmiyle Reha Erdem
Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü (Ses-Efekt-Kostüm-Makyaj-Saç Tasarımı): ''Kosmos''
Behlül Dal Jüri Özel Ödülü (Genç Yetenek): ''Usta'' filminin yönetmeni Bahadır Karataş, ''40'' filminin yönetmeni Emre Şahin, ''Ben Gördüm-Min Dit'' filminin öykü yazarı Evrim Alataş ile ''Beş Şehir'' filminin oyuncusu Tansu Biçer.

17 Ekim 2009 Cumartesi

noel baba ishal olmuş ya da 12 parmak bağırsağıma yılan sıkıştı

bana gönderilen postada sevinçleri ellerinden alınmış cesetler vardı. bana anlatılan fıkralarda gülmeyi unutan adamlar vardı.bir gün bir doktara bir cellat gelmiş ve bir derdinin olduğunu söylemiş. bir adam bir doktora derdini anlatmış ve demişki'ben mutlu olamıyorum' bir doktor biraz düşünmüş ve bir fikir gelmiş aklına. "karşıda bir cellat var bir gün o bir cellatınyanına git" demiş. bir cellat bir anda ağlmaya başlamış ve göz yaşları bir bir dökülmüş yanaklarından. "iyi de bir doktor, o bir cellat zaten benim"

şimdi hepimizin aklında birer soru oluştu. hangimiz doktor? bana en yeminli hipokratlarınızı gösterin. hangimiz cellat? bana kafatası koleksiyonlarınızla yaptığınız halı desenlerinizden bahsedin. çokca sade bir yaşamı renklendirmek için yatmalı bir kez de olsa. sevişmeli onunla ölümüne. sen de tam bu esnada çıktın ya karşıma bir cellat, hem de hiç beklenmedik bir anda.herkes sevgilisini görebilmek için dersi kırarken, ben hayatı kırdım, mutfaktaki kapının camını kırdım. götürdüm seni. götürdüm işte herkesin olduğu her yerden, hiç kimsenin olmadığı heryere! orda hep beraber uyurduk seninle. çırılçıplak yatardık. üşüme diye tenimi çıkartırdım bedenimden, kırdığım tırnaklarımla, örterdim üstüne. sen bi güzel sarılır uyurdun. sabah uyanınca sevişir, sonra tekrar yatardık.

ve bir sabah uyandığımda bambaşka bir yerdeydim. yoktun sen. etrafıma bakındımyatağımdaydım kendi odamda. bir tıkırtı geldi yatağımın altından, eğilip baktım. ak sakallı dedemi ve noelden babamı sekishik yakaladım. komidinimden bir kaç litre mide asidi çıkartıp döktüm üstlerine eridiler. sonra onları küçük 3 şişeye doldurdum.birini beyaz saraya yolladım. birini karşıdan karşıya geçerken yanlışlıkla elimden düşürdüm. diğerini hala saklıyorum. inanmayan bakabilir hala ecza dolabımda. vestiyerin üst kısmında işte yukardaki dolapta.. bekle yetişebilmen için bi taburegetiriyim bari. evet evet su pamuğun yanındaki küçük mor şişe. DUR elleme HEYY!! evet artık o da yok kırdın işte!!! ama sana değil ayağının altıdaki minik tabureye kızıyorum ben. biri bana mide haplarımı getirsin. galiba gebeyim. yoksa size anneniz mart ayında kedi yememenizi tembihlemedi mi hala!?

yunus emre karadeniz

16 Ekim 2009 Cuma

Kings Of Convenience


İlk olarak iki sene önce 2004 yılında çıkardıkları albümü dinletmişti Lüzumsuz Adam bana. Bu Norveçli ikiliyi ilk dinlediğim gün ne hissettiysem , şu an dinlediğimde aynı şeyi hissediyorum . Huzur.. Bu adamlar ne yapsalar dinlerim.

Bu albümlerindeki özellikle "Know How" isimli parçaları ilgimi çekmişti.

What is there to know?
This is what it is
You and me alone
Sheer simplicity

Bu şarkının nakaratındaki gibi onların sırrı belki de basitliklerinde. Sakin vokalleri ve sakin gitar melodileri grubun göze batan özelliği. Beş sene aradan sonra çıkardıkları "Declaration of Dependence" albümleri de aynı niteliği ve çizgiyi koruyor. Sakin , iddiasız , ve doğrudan çok şey vaat etmeyen parçaları zihinleri temizleyip bir çok şeyi farketmemizi sağlıyor.

İçinde bulunduğumuz hayatın tüm karmaşasından , gürültüsünden , yoruculuğundan uzaklara dingin bir yolculuk şarkılarının vaat ettiği tek şey.Ve evet bir tesadüften daha fazlası bence albümün sonbahar da çıkıyor olması.

15 Ekim 2009 Perşembe

FESTİVALLER TARİHLERİ VE YERLERİ

Film Festivalleri :DEADLINES (tarih sırasına göre)-

Dans Kamera 09 2. Uluslararası Dans Filmleri Festivali (15 Temmuz 2009)http://www.facebook.com/topic.php?uid=18312363896&topic=7941-

NISI MASA 8. Kısa Film Senaryo Yarışması (31 Temmuz 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9253&uid=18312363896-

12. Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali (31 Temmuz 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9258&uid=18312363896-

"Depremi Nasıl Görüyoruz?" Kısa Film Yarışması (1 Ağustos 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9259&uid=18312363896-

3. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali (15 Ağustos)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9257&uid=18312363896-

1 Dakika Kısa Değildir (31 Ağustos 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=8547&uid=18312363896-

6. İAF İstanbul Animasyon Festivali (4 Eylül 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=8548&uid=18312363896-

Kentli Olmak Kısa Film Yarışması (10 Eylül 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9540&uid=18312363896-

Ankara Barosu 3. Kısa Film Yarışması (16 Eylül 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9323&uid=18312363896-

4. Uluslararası Bursa İpekyolu Film Festivali (21 Eylül 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9541&uid=18312363896-
J
CI İstanbul Crosroads 4. Uluslararası Kısa Film Festivali (20 Ekim 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9252&uid=18312363896-

Metro Group 7. Kısa Film Yarışması (9 Kasım 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9324&post=34478&uid=18312363896#post34478-

8. Filmmor Kadın Filmleri Festivali (15 Kasım 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9539&uid=18312363896


ETKİNLİK & FESTİVAL (tarih sırasına göre)-

3 İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali (5 - 11 Ekim 2009) (İstanbul)http://www.archfilmfest.org/-

Kentli Olmak Kısa Film Yarışması (5-11 Ekim 2009)http://www.izmimod.org.tr/-

Dans Kamera 09 2. Uluslararası Dans Filmleri Festivali (15 Ekim - 15 Kasım 2009) (İstanbul)http://www.dancecamera-istanbul.org/-

21. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali (4-11 Kasım 2009) (İstanbul)http://www.istanbulfilmfestival.com/-

6. IAF İstanbul Anismasyon Festivali (13-22 Kasım 2009) (İstanbul)http://www.iafistanbul.com/-

12. Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali (4-11 Aralık 2009) (İstanbul)http://www.bsb.org.tr/-

4. Uluslarası Bursa İpekyolu Film Festivali (11-19 Aralık 209) (Bursa)http://www.ipekyolufilmfest.com/website/-

8. Filmmor Kadın Film Festivali (2-9 Şubat 2010) (İstanbul)http://www.filmmor.org/


YABANCI FESTİVALLER

- 8th RICa - Rencontres Internationales du Cinema d'Animation (Fransa) (16 Ağustos2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9936&uid=18312363896-

Short Movie Festival (İtalya) (21 Ağustos 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9933&uid=18312363896-

15th Cinema Tous Ecrans (Fransa) (30 Ağustos 2009)http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.facebook.com%2Ftopic.php%3Ftopic%3D9932%26uid%3D18312363896&h=ec6a9d7285dda71cd03ef3b4cb372691-

Saint-Petersburg International Youth Film Festival (Rusya) (5 Eylül 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9935&uid=18312363896-

20th Stockholm International Film Festival (İsveç) (11 Eylül 2009)http://www.facebook.com/topic.php?topic=9934&post=38240&uid=18312363896#post38240

12 Ekim 2009 Pazartesi

Tanışma Toplantısı ve İlk Gösterim

Merhaba arkadaşlar ;

Tanışma toplantımız 14 Ekim Çarşamba saat 17:00' de Beytepe Kampüsü'nde Beycafe'de yapılacaktır.
İlk gösterimimiz ise 15 Ekim Perşembe saat 18:30'da Kızılay'daki Tenedos cafe de yapılacaktır.

İlk gösterimin programı ise şöyle ;


"Spielzeugland (2007)"
- http://www.imdb.com/title/tt1280548/

"Sebastian's Voodoo (2008)"
- http://www.imdb.com/title/tt1305751/

"Doodlebug (1997)"
- http://www.imdb.com/title/tt0411302/

"Lifted (2006)"
- http://www.imdb.com/title/tt0945571/

"Vincent (1982)"
- http://www.imdb.com/title/tt0084868/


Tenedos Cafe : Selanik Caddesi 67/A Kızılay Ankara

metropol sinemasından kocatepeye giderken yolun sonunda sol köşede

Sorun ve önerileriniz için aşağıdaki bağlantıları kullanabilirsiniz.

Görüşmek üzere ...


--
E-Posta : husinema@gmail.com
Blog : husinema.blogspot.com
Facebook : http://www.facebook.com/home.php?#/group.php?gid=5654473263&ref=ts

KULAK KİRİ VE SIÇANLAR

masum bir yakarıştı benden çokca uzak bir gökyüzünden gökyüzüme haykırılan. kulaklarımı tıkamaya çalışırken deldim kulakzarımı parmaklarımla, artık bakir dğil. ter bezlerim korkuyu salgıladı. gözlerime üfürülen uyku tozlarıbirer intihar komandosuydu. gözlerimdeki torbalarda onlardan birer ordu kurdum. ağlamak isteyince durdururlar onlar beni ve ne zamanölmek istesem bileklerimle öpüşür en keskin kalem traşların jiletleri.

çift kişilik bir pandomimde senkronu kaçırmamak içindi bunca çabam. ben kötü olmadım hiç. en iblis yanım şeytan tırnağım. yaşlanmadan bunamayacağım. içimdeki çocuğukayalıklara fırlattım. katil olamam ya. çocuk pornolarında oynaması için teklifler geliyordu!!zihnimdeki alacalı bulacalı renklerle kendime bir tablo yaptım. altına imzamı atmadım ve geride delil de bırakmamak içinyaktım bütün fırçaları ve darbeleri. çıktım en yakın hastaneye gidip kendime 3-5 serum aldım. tam ayrılırken çöp kutusundansesler duydum, gittim, baktım. ikiz ceninler vardı aldım cebime koyup eve getirdim. sevdim emzirdim. onlara meni çorbasıregl maması yaptım. çabucak büyüdüler. birini salonda katletmek zorunda kaldım. çünkü cinsel arzuları uğruna kaburgakemiklerini kırmamı rica etti.evde fazla ingiliz anahtarı kalmamıştı ben de alt komşudan elktrikli testeresini aldım.ayarı galiba kaçırmışım. en son ağzından kalın bağırsakları sarkarken balkondan intihar etmeye çalışıyordu gördüğümde.ötekine Sam adını verdi. çok sersem biriydi. bir gün çok keyiflendi benden tek sigara istedi. VERDİM.
elini şıklattı veparmak aralarından çıkarttığı alevle yaktı sigarasını. yalnışlıkla ateşi halıya düşürdü. ev alev aldı. alevler çok yükseldi bir gece vakti sokağımda ve filistinden dumanı gören çocuk küfretti! ve birileri kulaklarını tıkarkenolanları duymamak için, yalnışlıkla kulak zarlarını deldi!!!