10 Kasım 2009 Salı

Yuvarlak Masa 2


Mevsimin son sıcağının yaşandığı bir sonbahar günü, yine HUSİNEMA , yine Bilim ve Sanat'ta toplandık. Hava güzek , çay-kahve güzel , sohbet güzel.. Değil hayır! Bütün abuk sabuk fotoğraflarım ortaya döküldü. Tanrım! Evden alelacele çıktığım için telefonumu yanıma almadığımı farkettim. Ya aramak için "şimdi"yi seçerse? Beni bulamazsa ve aklına başka şeyler gelirse?
Oturduğumuz yere neden polis geldi peki? Aklımdan bu geçerken beynimin %1 'lik kısmı küçük nedenler bulmaya başladı. Bu kısım, çok önemsiz küçük olayları büyütüp korkunçlaştırırdı."Belki de aramızda kaçak bir uzaylı vardır" dedi o kısım. Sonra polisler gitti ve muhabbet devam etti. Biliyorum yine çıkmayacak ! Bu sahtekar doktor tam 5 aydır oyalayıp duruyor beni!!! 5 aydır "bir sonraki randevumuzda çıkarıyoruz telleri" diyor ve bugün keyifle otururken verdiği randevu saati yüzünden huzursuzum.Hem de amacına ulaşamayacak bir randevu. Sonsuza kadar tellerle yaşama fikrine alışıyorum... Mervecim tellerle yaşamaya alışsan iyi olacak. Bu gidişle son nefesini de o tellerle vererek ruhunu teslim edeceksin. Bu arada dün hamburger yedim çok pişmanım.Dün en sevdiğim doğumgünü hediyelerimden, 1969 Dodge Charger arabamın kapısını kırdım. Canım çok sıkılmıştı. Sonrasında o arabayı bana hediye eden arkadaşım aradı tesadüfen. Üzüntümü paylaştı sağolsun. Ve birden havalanmaya başladı araba. Babasının yavaş gitmesini haykırıyordu ama araba göklerde süzülmeye başlamıştı bile. Hızla alçalarak düştü okyanusa. Güneş ışığına doğru yüzdüm. Karşımda kocaman bir korsan gemisi vardı. Yukarı tırmandım. İçeride büyük deniz yıldızları, korsanlar , insanlar ve japonlar vardı. Ve japonlar kılıçlarını çok iyi kullanıyordu. Kaçamadım. Enselendim. Diş oyuklarıma kurtçuklar hapsettiler. Galiba iç organlarıma kadar indi bir kısmı. Tereddüt etmeden harakiriler yaptım. Ama usulünü bilmediğimden beni ırklarına almadılar. Napalım, ben de deniz fenerlerinden aşağılara sarkarken horoz şekerlerimi emerim! Çalan telefona aktım. Mesaj gelmişti. Gossip Girl? S ve D mi? Bunlar da kim?! Kafam güzel olmaya başladı sanırım. Midem bulanıyor. Yan masadaki çocuğun üzerine kusmak istiyorum. Belki tanışma bahanesi olur. Hakkaten kafam güzel dünya bana güzel.
Dün akşam üstü duvarkenarında arkadaşlarla sohbet ederken, arka bahçede bulunan ağaçların arasından güneş yüzünü gösterdi. Zaman ilerledikçe güneş ışığının etkisini, kaybetmesi gerekirken üzerimize düşen ışık herkesi rahatsız ediyordu. İnsanlar birden kıpırdanmaya ve rahatsızlıklarını dile getirmeye başlamıştı. Yer değiştirmek ve bulunduğumuz yerden uzaklaşmak istiyorlardı. Bense hiçbir şey hissetmiyordum. Bu durumdan rahatsız olmaya başlamıştım. Ne yapmam gerektiğini düşünmek için kendimle başbaşa kalmaya karar verdim ve oradan uzaklaşıp bir sigara yaktım. Bulunduğum yer ağaçların arasında bir yerdi. Uzun bir süre düşündükten sonra sigaramı söndürdüm e tam o sıra üzerime güneş ışığı düştüğünü hissettim ve bu sefer onu hissediyordum. O an anladım ki , hissiyatsızlığımın tüm nedeni kafamdaki bulutlarmış. Bulutlar ışığı engelleyen bulutlar... Sigara tüm bulutları dağıtmıştı.
Mükemmel bir alkol akşamının ardından beni yataktan kalkmaya ancak HÜSİNEMA ikna edebilirdi ki etti! Herkse burada yine. Herkes konuşuyor. Eylül'ün ve Burak'ın sesini duyamıyoruz. Onlar bizi dışladı. Önemli değil. Biz kendimize yeteriz. Hıh!
Uyanamadım. Geç kaldım her zamanki gibi. Hüfottan Hüsinema'ya hızlı bir geçiş yaptım. Ve buradayım... Bu masaya baktığımda ; freedom + beauty + reality + love = bohem. freedom + beauté + realité + amour = la bohemé.(Charles Aznavour -> la bohéme bence dinlemelisiniz)
Yazmayalı çok olmuş. acilen kalkmam gerekiyor kısa kesicem, çok vaktinizi almayacağım. Güzel bir gün oldu, toplandık , kaynaştık. Teşekkürler Hüsinema.
bugün ben de buradaydım. Nefes aldım tanımadğım insanların gözlerinde. Sessizlik barındıran çığlıklarla yaslandım arkama, durdum , sustum , güldüm Sanatla randevum vardı bugün doğru sanat, sanattayım bugün sanatlayım. Bilim de katılınca aramıza tadından yenmeyen bir lezzet oluşumuna şahitlik ettim.
Dediler ki bu yazılar blog'da çıkacakmış. Bari güzel bir şeyler yazalım. Bugün hayatımda bir ilk yaşadım. Polis geldi ve kimlikleri istedi. Hoş bir anı oldu benim için. Benim için çok güzel bir gündü.
Sevgili günlük; bugün bir toplantı vardı. Çok da güzeldi. İnsanların birbirlerinkiyle çarpışan karmaşaları ortada zehir mavisi bir alev oluşturuyor. Birbirimize rüyalarımızdan derlediğimiz umut dolu öyküler anlatıyoruz. Loş ortamın durgunluğu hareketli sohbetlerle öldürülüyor. Bir trene binmiş gibiyiz. Yeşil koltuklarımız müzikle tıngırdıyor. Tablolardan bakıyoruz sisli havaya. Akşam oldu. Gideceğimiz yer... Gideceğiz...
Şu hayatta neyi seviyorsam ya şişmanlatıyor ya da ahlak dışı. Tam bir sonbahar günü aslında biraz kahve biraz konyak biraz film.. Battaniye altında sığamayacak kadar kalabalığız sanırım herkes cep şisesi ile gelsin bu durumda. Az önce ritm tutarak şarkı söyledik. Bugün kesinlikle keyifli bir gün...
Ekstrem spor , yemek , doğa sohbetleri dönüyor şu an oturduğum tarafta. Doğaya çıkalım , çimlerde yatalım, dağda bayırda gezelim. Bunları yaparken film de izleyelim. Sinemayı da her şeyin içinde sokalım. Burası kalabalıkken herkesin kafası yeni isimlerle karışmışken ben geç gelip beş kişinin adını öğrendim, rahatım. Ehe mehe.
Az önce arkadaşım aradı ve kaza yaptığı motorunun tamirden çıktığını söyledi ve malesef kalktığımız için yazımı bitiremiyorum, aklımda olan tek şey yarın sabah 6'da kalkacağım.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

hayal gücü geniş bir kitle varmış masada. kaçak uzaylılar, uçan arabalar, korsan gemileri (buna bayıldım!), japonlar, charles aznavour, yeşil tren koltukları..
yaşasın çağrışımlar ve yaratıcı beyin!